top of page

HZ. ÖMER'İN EBU MUSA EL-EŞARİ'YE GÖNDERDİĞİ MEKTUP

  • Yazarın fotoğrafı: Ayyüce
    Ayyüce
  • 3 Eyl 2020
  • 5 dakikada okunur


MERHABA ARKADAŞLAR. Bugün yayınladığım yazıda bu konu ile ilgili okuduğum makaleleri derledim. Özellikle hukukçuların ve hukuk okuyan arkadaşlarımın; genel olarak herkesin okuyup sindirmesi gerektiğini düşündüğüm adaletin temel kurallarını içeren bu mektubu okuduğumda çok etkilendim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Herkese iyi okumalar :)



İslam hukukunda, yargılama faaliyeti insanlar arasında adaletle hükmetmek, aralarındaki ihtilafları kaldırmak ve hakları hak sahiplerine vermek olarak tanımlanır. Doktrinde İslam hukukunda yargılamaya ilişkin ilkelerden bahsedilirken sıklıkla Hz. Ömer'in Ebu Musa Abdullah b. el Eş’ari’ye yazdığı mektup örnek gösterilir. Bu mektupta İslam hukukunda yargılamanın genel niteliklerini görmemiz mümkündür. Mektubun en önemli özelliği, kuşkusuz yargı gücünün, devletin diğer unsurlarından ayrı bir fonksiyon olduğunu benimsemesidir.


Şimdi bu mektuba bir göz atalım:


1- Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.


2--Allah'ın kulu, müminlerin emiri Ömer'den Abdullah b. Kays'a (Ebu Musa elEş'ari): Allah'ın selamı üzerine olsun.


3- İmdi; yargılama, sağlam bir farz (fariza-i muhkeme) ve uyulması gereken bir sünnettir. Sana bir dava getirildiğinde onu iyice anla. (Sence haklı haksız belli olunca [kararını verip] uygula). Çünkü uygulanmayacak bir hakkı söylemenin [sadece hüküm vermenin] faydası yoktur.


4- Duruşmada taraflara verdiğin yer ve duruşma sırasındaki bakışlarında insanlara eşit davran ki, güçlü kendisini kayırabileceğin beklentisine kapılmasın, güçsüz de adaletinden ümit kesmesin.


5- Beyyine (delil/ispat yükü) getirmek davacıya, yemin etmek ise davalıya düşer.


6- İnsanlar arasında sulh yapılabilir, ancak haramı helal veya helali haram kılan bir sulh un yapılması caiz değildir.


7- Dün verdiğin, sonra üzerinde tekrar düşünüp doğruya ulaştığın bir yargı kararı, seni hakka dönmekten alıkoymasın. Çünkü hiçbir şey, hakkı iptal edemez. Bilesin ki, hakka dönmek, sonuna kadar yanlışı sürdürmekten hayırlıdır.


8- Kur'an ve Sünnette hükmü bulunmayan ve vicdanen kesin bir kanaate varamadığın davaları iyice anla ve düşün. Emsal olayları araştır ve benzerlikleri bulmaya çalış. Sonra bunları birbirine kıyas et. Bulduğun sonuçlar içinde Allah katında en sevimli ve senin kanaatine göre hakkaniyete en yakın olan hükmü ver.


9- Kim bir hak iddia ederse ona iddiasını ispat edebilecek kadar bir süre ver. Eğer delil getirirse hakkını alır, getiremezse aleyhine karar verirsin.


10- Müslümanlar şahitlikte adildirler, ancak haddi gerektiren bir suçtan dolayı celde cezası infaz edilen, yalancı şahitlik yaptığı görülen, akrabalık veya vela bağı sebebiyle töhmet altında olan kimse hariç. Şüphesiz Allah sırları bilmeyi üzerine almış ve delillere dayanarak hüküm verdiğiniz takdirde sizden sorumluluğu kaldırmıştır.


11- Hak arama yerlerinde (mahkemelerde) sakın .kızına, sesini yükseltme ve taraflar [ın davranışları] sebebiyle canını sıkma. Zira Allah bunlara katlanmaya karşılık mükafat verir ve ahiret azığını güzelleştirir. Kimin Allah'la arasındaki ilişkilerde niyeti iyi olursa, Allah da onun diğer insanlarla ilişkilerini iyileştirir. Kim dünyevi amaçlar için riyakarca insanlara şirin görünmeye çalışırsa Allah onu küçük düşürür.


Çünkü Allah kullarından sadece kendisi için yapılan amelleri kabul eder. Sen Allah'ın dünyada vereceği rızkı ve ahirette rahmet hazinelerinden ihsan edeceği mükafatı tahmin edemezsin!


12-Baki selam.



Mektubun maddelerden birkaçını irdeleyecek olursak :


1) "İmdi; yargılama, sağlam bir farz (farıza-i muhkeme) ve uyulması gereken bir sünnettir." Sana bir dava getirildiğinde onu iyice anla. (Sence haklı haksız belli olunca [kararını verip] uygula). Çünkü uygulanmayacak bir hakkı söylemenin [sadece hüküm vermenin] faydası yoktur.


Önüne bir dava geldiği zaman hakka ulaşabilmek için hakim, bütün gücüyle dava konusuyla ilgili ifade ve delilleri anlamaya çaba göstermelidir. Dikkate alınan küçük bir ayrıntı gerçeğe ulaştırabilir. Gözden kaçan küçük bir ayrıntı da hatalı karar vermeye sebep olabilir. Hakka ulaştırmayan bir yargı kararı, adaleti sağlayamaz. Onun için hakim, karar vermeden önce davacı ve davalı tarafların ve şahitlerin açıklamalarını dinlemeli, davayı aydınlatacak bütün delilleri toplamalı, ulaşabileceği başka bir bilgi kalmadığından emin olduktan sonra kararını vermelidir.


2) "Duruşmada taraflara verdiğin yer ve duruşma sırasındaki bakışlarında insanlara eşit davran ki, güçlü kendisini kayırabileceğin beklentisine kapılmasın, güçsüz de adaletinden ümit kesmesin."


Taraflardan biri devlet başkanı, diğeri sade bir vatandaş; biri soylu, diğeri aşağı tabakadan bir insan olsa bile hakimin yargılama sırasında davacı ve davalıya eşit davranması gerekir. Bu durumlardan hiçbiri eşit davranmamayı haklı gösteremez. Hz. Ömer'in mektupta kullandığı "insanlar" kelimesi herkesi içine alır. Böyle yapmaz da, soylu birine daha yakın davranıp onu öne geçirirse, o kişi hakimin adaletten sapabileceği ümidine kapılır, karşı taraf ise incinir ve hakimin haksızlık yapabileceğinden korkmaya başlar. Belki de soylu kimse kendisine gösterilen yakınlıktan cesaret alarak daha iyi bir savunma yapar. Karşı taraf ise içine düştüğü korku ve endişe nedeniyle delilini gerektiği gibi ortaya koyamaz. Böylece adalet dağıtması gereken hakim, tam tersine adaletsizliğe sebep olabilir


3) "Hak arama yerlerinde (mahkemelerde) sakın kızma, sesini yükseltme ve taraflar [ın davranışları] sebebiyle canını sıkma. Zira Allah bunlara katlanmaya karşılık mükafat verir ve ahiret azığını güzelleştirir. "

Kimin Allah'la arasındaki ilişkilerde niyeti iyi olursa, Allah da onun diğer insanlarla ilişkilerini iyileştirir. Kim dünyevi amaçlar için riyakarca insanlara şirin görünmeye çalışırsa Allah onu küçük düşürür.


Çünkü Allah kullarından sadece kendisi için yapılan amelleri kabul eder. Sen Allah'ın dünyada vereceği rızkı ve ahirette rahmet hazinelerinden ihsan edeceği mükafatı tahmin edemezsin!


Buradan çıkarmamız gereken anlamlardan birisi zihin dağınıklığı halinde hakimin yargılama yapmamasıdır. Hakimin gönlü huzurlu, kafası sakin olmalıdır ki sağlıklı bir yargılama yapabilsin. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s.), "Hakim kızgın iken hüküm veremez" buyurmuştur. Zira kızgınlık, genellikle zihin dağınıklığına yol açan ve sağlıklı düşünmeyi engelleyen bir durumdur. Zihni dağınık ve sağlıklı düşünmeden yoksun bir kimse gerçeği kavrayıp doğru yargılama yapamaz. Onun için zihin dağınıklığına sebep olan kızgınlık, şiddetli üzüntü, korku, hastalık, uykunun ağır basması, aşırı açlık ve susuzluk, aşırı tokluk gibi durumlar sağlıklı bir şekilde yargılama yapmayı engelleyen haller olarak değerlendirilmiştir. Aynı gerekçe ile, hakimin yargılama yapacağı gün nafile oruç tutmaması daha uygun görülmüştür.


4) "Beyyine (delil) getirmek davacıya, yemin etmek ise davalıya düşer." ve " Kim bir hak iddia ederse ona iddiasını ispat edebilecek kadar bir süre ver. Eğer delil getirirse hakkını alır, getiremezse aleyhine karar verirsin."


Mahkemeye bir hak talep etmek üzere başvuran kimseye davacı (müddet), onun ileri sürdüğü talebe iddia; aleyhine iddiada bulunulan kimseye de davalı (müddea aleyh) denilmektedir. Davalının mutlaka haksız olması gerekmez. Onun, davacı tarafından aleyhinde ileri sürülen iddiayı reddetmesini haklı gösteren sebepler bulunabilir. Bu açıdan davalının da kendi durumunu açıklamasına izin verilmelidir. Buna savunma adı verilir. O halde her dava, iddia ve savunma olmak üzere iki kısmı kapsar.


Baktığı bir davada hakimin adil bir sonuca ulaşabilmesi için, davaya ilişkin bütün delil, bilgi ve belgeleri toplaması gerekir. Bu delil, bilgi ve belgeler bazen hazır olmayabilir. Bu durumda adalet isteyen tarafa yeterli bir sürenin verilmesini gerektirir. Hakim süre vermeyecek olursa hak kaybına sebebiyet verebilir. Bu bakımdan delil getirmek için süre istenirse, hakim bu isteği olumlu karşılamalıdır. Verilecek süre için herhangi bir sınır yoktur. Süre, karşı tarafın zarar görmemesi ve ulaşım şartlan göz önüne alınarak hakim tarafından belirlenir. Sürenin davayı sürüncemede bırakmak için talep edildiği anlaşılırsa bu talep reddedilir. Çünkü süre verme, adaleti tam anlamıyla gerçekleştirme amacına yöneliktir.


5)"Hükmü Kur'an ve Sünnette bulunmayan ve vicdanen kesin bir kanaate varamadığın davaları iyice anla ve düşün. Emsal olayları araştır ve benzerlikleri bulmaya çalış. Sonra bunları birbirine kıyas et. Bulduğun sonuçlar içinde Allah katında en sevimli ve senin kanaatine göre hakkaniyete en yakın olan hükmü ver."


Bu madde kanunların yorumlanması ve boşlukların doldurulmasına dikkat çekmektedir. Medeni hukukumuzda bu durum şu şekilde çözümlenmektedir:

Kanun boşluğu iki yolla giderilir: Örf ve âdet hukukunun uygulanması ve hâkimin hukuk yaratması. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.


6)"Dün verdiğin sonra üzerinde tekrar düşünüp doğruya ulaştığın bir yargı kararı, seni hakka dönmekten alıkoymasın. Çünkü hiçbir şey, hakkı iptal edemez. Bilesin ki, hakka dönmek, sonuna kadar yanlışı sürdürmekten hayırlıdır."


Yargılama sırasında verilen hüküm de bir içtihaddır. Hakim, verdiği fakat henüz tebliğ ve icra edilmemiş bir hükümde hata ettiğini anlarsa, bu hükmü bozması gerekir. İnsanlardan utanma gibi herhangi bir sebep onun hatadan dönmesine engel teşkil etmemelidir. Verilen hüküm icra edilmişse artık bunun bozulması mümkün değildir. Fakat sonraki olaylarda yeni içtihadına göre karar verir. Zira içtihadi bir hükmün başka bir içtihadi hükümle bozulabilmesi, istikrarsızlığa ve verilen hükümlere güvensizlik duyulmasına yol açar.


Tüm bu maddelerde adaletin temelini oluşturan kurallar yatmaktadır. Gerek Osmanlı döneminde gerekse günümüz hukuk sistemlerinde spesifik olarak bu mektup olmasa da bu mektubun içeriği doğrultusunda hakimin tarafsızlığı vb. konularda kanunlar oluşturulmaya çalışılmıştır. Geçmişten günümüze, hukukun mevzuatta nasıl olduğundan ziyade uygulamada hala bu kurallara riayet noktasında büyük sıkıntılarımız olagelmiştir. Ancak bireysel olarak çaba göstererek geleceğin hukukçuları veya hangi meslekten olursak olalım, bu maddelerin özünü anlayıp, sindirip, vicdan muhakemesini yapıp, dış etkenlerden bağımsız olarak karar verilebildiği takdirde gelecekte de aynı hatalara düşmekten kurtulacağız...






Comments


© 2023 by Tammy Gallaway. Proudly created with Wix.com

bottom of page