top of page

DEMOKRASİ TEHLİKELİ MİDİR ?

  • Yazarın fotoğrafı: Ayyüce
    Ayyüce
  • 10 Eyl 2020
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 10 Eyl 2020

Demokrasinin en kapsayıcı ve açık tanımlarından biri Abraham Linkoln’ün meşhur tanımıdır:


Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi.


Demokrasinin en özet haliyle bir arada bulunması gereken altı temel unsurunun olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar:


1- Etkin siyasi makamlar seçimle iş başına gelmeli


2- Seçimler serbest olmalı


3- Seçimler düzenli aralıklarla tekrarlanmalı

4- Siyasi çoğulculuk ve çok partili siyasi hayat olmalı


5- Muhalefetin iktidar olma şansı mevcut olmalı


6- Temel hak ve hürriyetler tanınmış ve güvence altına alınmış olmalı.


Bu hususlar alternatif hususlar değildir. Yani hepsinin bir arada olması gerekmektedir. Birinin dahi olmaması veya tam olarak gerçekleşmemesi halinde demokratik rejim yoktur ya da var olan rejim sorunludur.

Demokrasinin ne olduğuna dair kısa bir hatırlatma yapmış olduk. Şimdi gelelim konumuza:


Demokrasi milattan önce 5. y.y. da Antik Yunanın site devletlerinden biri olan Atina’da ortaya çıktı. Vatandaşlar site adı verilen devletlerin yönetimine ilişkin kararlarını belirtirler ve bu yönetimin nasıl olması gerektiği ile ilgili yapılan oylamalarda oy kullanırdı. Burada bir parantez açmak gerekiyor ki, Atina’da yaşayan herkes oy kullanamıyordu. Oy kullanabilmek için öncelikle özgür olmak, Atinalı olmak, erkek olmak, 20 yaşını doldurmuş olmak gerekiyordu. 20. yy.a kadar tam anlamıyla herkesin oy kullanabildiği bir demokratik yapılanma hiçbir toplumda görülmedi. Başta demokrasi olmak üzere türlü yönetim biçimler Platon, Aristoteles , John Locke, Montesquieu gibi düşünürler tarafından sıklıkla ele alındı ve bir devletin nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin her biri kendi düşüncelerini ortaya koydular.

Platon’un Devlet adlı eserinin 6. kitabında Sokrates Ademantus isimli başka bir karakter ile demokrasi hakkında sohbet ederken ona “Sence güç kimde olmalıdır” şeklinde bir soru sorar. Sokrates bu kısımda Ademantus’a demokrasinin eksiklerini ve ortaya çıkabilecek problemlerini kanıtlamaya çalışır. Sokrates oldukça güzel ve kafa karıştırıcı bir şekilde açıklar düşüncelerini. Toplumu bir gemiye benzetir ve şöyle sorar:



“Eğer deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir insan tarafından mı yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı? “


Sokrates geminin kontrolünün kimde olacağına karar veren insanların rastgele insanlar olmaması gerektiğinin, zaten denizcilikle ilgili bilgisi olan insanların geminin kontrolünün kimde olacağına karar vermesi gerektiğini söylerken aslında kimlerin seçmen olması gerektiğine ilişkin bir sorunsallaştırma yapar. Bunun üzerine şu sonuca varır :

“Nasıl olur da bir ülkedeki yetişkin insanların rastgele ve herhangi bir grubun bir ülkeyi kimin yöneteceğine karar verecek donanımda olduğunu düşünmekteyiz? “


Dolayısıyla Sokrates ve platon özelinde, oy kullanma yetkisinin herkese verilmemesi gerektiğinin savunuyorlar. Çünkü oy kullanmak onlar için insanlara almış oldukları eğitimlerle kazandırılması gereken bir yetenektir.

Platon'a göre nasıl ki oligarşiden zorbalığa, zorbalıktan demokrasiye doğru geçildiyse, bunun tam tersi de yeniden işleyecek ve demokrasiden tekrar zorbalığa geçiş olacaktır. Tiranlığı başa geçirenin demokrasiden başka bir yönetim biçimi olmadığını varsaymak akla yakındır.


Oldukça ilginç bir biçimde kaderin bir cilvesi olsa gerek Sokrates tam da bu eleştirdiği demokrasiden nasibini alır. M.Ö 399 yılında Sokrates, Atina gençliğini yozlaştırmak suçundan dolayı yargılanır ve 500 kişiden oluşan jüri heyetinin %52’si Sokrates’in suçlu olduğuna karar verir ve bunun nihayetinde baldıran zehri ile idam edilir. Bizzat oy veren kitlenin bilgisizliği ve rasyonaliteden uzak tavırları yüzünden Sokrates o iddia ettiği demokrasinin içine düşebileceği tehlikeyi kendi yaşama özelinde kanıtlamıştır.


Sokrates ve platonun ardından platonun öğrencisi Aristoteles’in de demokraside yaşanabilecek adaletsizliklere dair kaygıları vardır. Nitekim Politika adlı eserinde iyi bir yurttaşın hem yönetme hem de yönetilmek için bilgi ve yeteneğe sahip olması gerektiğini savunur. Bir çeşit arabayı kullanmayı bilene ehliyetin verilmesi gibi oy kullanmayı bilene yetkinin verilmesi gerektiğini savunur bu düşünürler.


Demogoji karşındaki insanın duygularını kullanarak onu manipüle etme anlamına gelmektedir. Aynı zamanda demogoji kelimesinden türeyerek bir siyasi iktidarı tanımlamak için biz demogog kelimesini kullanıyoruz. Demogog en basit haliyle halk avcısı demektir. Karşısındaki halkın ön yargılarını ve cehaletini kullanarak kendisini lider olmaya götüren, halkı manipüle eden kişiye demogog deniyor.


Sokrates, Platon ve Aristoteles demogogluğun bir çeşit diktatörlüğe dönüşebileceğini ve bu yüzden demokrasinin tehlikelerini sezinleyebilmiş insanlardı. Çünkü Sokrates’e göre yönetici olmak isteyenler demogogluk yaptıklarında aslında halka sadece duymak istedikleri şeyleri söyleyecekler ve halka yanlış sorular sorarak onlara yanlış şeyler düşünmeye teşvik edecekler.

Bu durumu anlatmak için başka bir benzetmeden faydalanıyor Sokrates:


Doktor ve şekercinin iki rakip olduğunu ve adaylığını koyduğunu düşünelim. Şekerci kendisini “Doktor sizin canınızı acıtmadı mı? Size bir sürü can sıkıcı ilaç vermedi mi? Oysa ben hep sizi mutlu etmeye çalışıyorum..”. Bu durumda dışarıdan bakıldığında ve derin düşünülmediğinde şekerci oldukça haklı gözüküyor. Doktor ben sizin iyiliğiniz için canınızı acıttım dese de karşıdaki halk bunu anlamak konusunda yeterince derin değilse söyledikleri hiçbir şekilde karşılık bulmayacaktır...


İYİ EĞİTİM OLMAZSA DEMOKRASİDEN DEMOGOGLAR ÇIKAR, DEMOGOGLARDAN İSE DİKTATÖRLER…


Ve bundan tam 2400 yıl sonra Adolf Hitler örneğinde, söz adeta vücut buluyor, Platon’un bütün kaygıları gerçekleşiyor. Biliyorsunuz ki Adolf Hitler demokratik bir seçim sonucunda iktidara gelmişti…



Bir de bu düşünürlere karşı çıkan ve demokrasi taraftarı olanların görüşlerine bakalım:


Karl Popper, sorunun aslında demokrasinin kendisinden kaynaklanmadığını, bu teorik olarak demokrasinin bir eksikliğinden değil; demokrasiyi uygulayan toplumların pratikteki kendi eksikliğinden kaynaklanıyor demekte.


“Demokrasiyi demokratik bir devletin siyasal yetersizlikleri yüzünden suçlamak hata olur, suçlanması gereken bizleriz, yani demokratik devletin yurttaşları.”


Demokrasi artık birçok devletin yönetim rejimi olmuş durumda. Demokrasiye bir alternatif getirmek yerine demokrasilerin kötü ellerde bir diktatörlüğe dönüşmemesi için siyaset bilimciler bazı kurallar ve sınırlamalar getirdi. Bunlardan en önemlisi John Locke ile başlayan ve Montesquieu ile geliştirilen çoğulculuk ilkesi ve güçler ayrılığı ilkesidir.

Sizce de demokraside ortaya çıkabilecek tehlikeler toplumlarla mı ilgili ? Demokrasiyi iyileştirmek için neler yapmalıyız? Düşüncelerinizi merakla bekliyorum.. Herkese iyi günler dilerim :)


Σχόλια


© 2023 by Tammy Gallaway. Proudly created with Wix.com

bottom of page